0

sun.day.sky

| 30 Temmuz 2009 Perşembe


Ayrıntılı bilgi için : http://www.sundaysky.net/
0

Olmayan Zamanlarda Zaman Yaratmak

|

Jeanne Moreau ile beklenen buluşma
bu hafta sonu Rumelihisarı'nda!
Dünyaca ünlü Fransız oyuncu Jeanne Moreau, İstanbul Tiyatro Festivali'nin özel projesi için İstanbul'a geliyor. Sinemaseverlerin yakından tanıdığı yönetmen Amos Gitai tarafından yorumlanan Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı isimli oyun, İKSV ile İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı'nın ortak projesi olarak, 31 Temmuz Cuma ve 1 Ağustos Cumartesi akşamları Rumelihisarı'nın etkileyici tarihi atmosferinde izleyicilerle buluşacak.
Fransa, Yunanistan, İspanya, İsrail ve Filistin'den sanatçıların katılımıyla gerçekleşen oyunda, Türkiye'den usta oyuncu Cüneyt Türel, Fransa'da yaşayan başarılı oyuncumuz Sedef Ecer ve "taş plak sesli kadın" olarak tanınan Sema da yer alıyor.
Avignon, Atina & Epidaurus, Barselona Grec ve İstanbul Tiyatro Festivali'nin oluşturduğu Kadmos birliği ile Paris Odéon Tiyatrosu'nun ortak yapımı olan oyunun biletleri satışta!
Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı
Rumelihisarı
31 Temmuz Cuma, 21.30
1 Ağustos Cumartesi, 21.30
0

Yoğun bir tempo, yorucu bir hayat, keyifli zamanlar: Festivaller I

| 16 Temmuz 2009 Perşembe


Bu seneki 37. Uluslararası İstanbul Müzik Festivali'ndeki birçok konsere hâlihazırdaki işim dolayısıyla katıldım. Bunlardan ilki Erden Bilgen önderliğinde toplanan CSO yaylı çalgılar üyelerinden oluşmuş Barok Solistleri'nin Süreyya Operası'nda verdiği konserdi. Süreyya Operası ilk defa geçen sene festival mekânı olarak kullanılmaya başlanmış, AKM kapandığından beri opera, bale ve oda konseri gibi birçok etkinliğin Anadolu yakasına taşınmasını sağlamış, benim de bu yüzden pek sevdiğim bir mekân. Ayrıca konu "Barok" olunca, bunu en iyi yansıtabilecek konser salonlarından biri olduğu da tartışılamaz. Erden Bilgen, Lars Ranch ve Barok Solistleri'nin verdiği bu konser, küçük bir kitleye hitap eden bir müziğin, büyük kitleler tarafından da benimsenebileceğini ve sevilebileceğini gösterdi.



Festivaldeki ikinci konserim Jian Wang ve Göran Söllscher'in Arkeoloji Müzesi'ndeki Çinili Köşk'ün bahçesinde verdiği muhteşem konserdi. Bu konser festivalin gelenekselleşen bölümlerinden Saray Konserleri'nin birincisiydi. Benim için konserin en güzel yanı ise Astor Piazzolla'nın klasikleşen eseri Milonga del Angel'in eşsiz gitar yorumuydu. Ayrıca bu konser kapsamında Vefa Lisesi ve Pertevniyal Lisesi'nde yapılan eğitim projeleri de festivalin sosyal sorumluluk ve eğitim alanındaki yüzünün başarılı örnekleriydi. Göran Söllscher gibi bir yorumcunun bu okullarda öğrencilerle gitar çalması, onlara bildiklerini aktarması festivalin sadece "yüksek kesim"e hitap etmediğini -ya da klasik müziğin yüksek sanat olarak görülmesi-nin yanlış olduğunu gösterdi.



Festivalin ortalarında, son anda katıldığım, fakat festivalin en görkemli konseri olarak gördüğüm Mutter, Harrell, Previn "klasik müzik sahnesinin rüya üçlüsü" olarak lanse ediliyor. Yüzyılımızın en önemli keman virtüözlerinden biri olan Anne-Sophie Mutter zerafeti ve güzelliği ile festivale çok yakıştı. "Sir" André Previn ise yaşına rağmen sahip olduğu enerjisi, coşkusu ve espri anlayışı ile Aya İrini'ndeki izleyicilere hayatlarında belki bir kez sahip olabilecekleri bir deneyim yaşattı. Festivalimizin akort ustası Anton'a göre André Previn piyanonun tuşlarına Aya İrini'nin ekosuna göre basıyordu. Bu noktadan itibaren ise klasik müzik benim için başka bir boyut kazandı.



Kanımca festivalin en kötü konseri Bilkent Senfoni Orkestrası ve Han-Na Chang'in birlikteliğiydi. Han-Na Chang'in viyolonseliyle BSO'nun uyumsuzluğu zaten başlı başına bir sorun iken, BSO'nun Han-Na Chang'den sonra uzun bir Mahler bestesi çalarak dinleyicileri bir güzellik uykusuna yatırmaları pek de güzel olmadı. Zira salonun arka taraflarının kısa sürede boşalması ve izleyicilerin kendilerini yavaş yavaş Aya İrini'nin bahçesine atmaları son derece kabul edilebilir bir davranıştı.

Festivalin kapanışını ise 30 Haziran'da Daniel Barenboim'in şefliğinde gelen La Scala Filarmoni Orkestrası'nın biraz sönük kalan konseriyle Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda yaptık. La Scala'nın sahnede kanlı canlı bir şekilde izlenebilecek olmasının verdiği heyecanın yanında festival yorgunluğunun da son raddesinde olmasının etkisi vardı. Konser beklediğimden daha az etkileyici olsa da Beethoven'ın 3 numaralı piyano konçertosunu duymak beni sevindirdi.



Ayrıca Müzik Festivali sırasında ünlü Japon davul grubu Kodo da Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi'nde iki performans sergiledi. Bu gösteriler de Haziran ayının ve Açıkhava'nın en etkileyici görüntülerine ve seslerine sahne oldu. Kodo'nun disiplini, uyumu, ritmi, doygunluğu ve düzeni hem izleyenleri hem de çalışanları şaşırttı.