0

Furnibloom!

| 29 Haziran 2010 Salı
İstediğim ev mobilyalarına devam. Evde börtü böcek, çiçek, bitki, saksı filan sevmeyen bir adam olarak, bu içinde bir şeyler yetişen banklar, masalar pek güzel gözüktü gözüme.

0

onur yürüyüşü @ Taksim

|
önce yağmur damlaları düşsün sonsuzluğa
sonra içimize doğsun güneş
ve altından geçelim hep birlikte gökkuşağının...

0

post my pillow!

| 28 Haziran 2010 Pazartesi
Tek merak ettiğim şey yazılan notların yüze bulaşıp bulaşmayacağı!


0

Thomas Ruff @ Galerist

|


"Galerist, dünyaca ünlü Alman fotoğrafçı Thomas Ruff’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisine, 7 Temmuz – 7 Ağustos 2010 tarihleri arasında ev sahipliği yapıyor.

Sergi, Thomas Ruff’un kariyerinde önemli yere sahip beş farklı serisini bir araya getiriyor: İnternet pornografisini temel alan “Nudes” (Nüler); internetten toplanmış görüntülerin pikselleştirilerek büyütülmüş anıtsal görüntülerine adanmış “Jpegs” (Jpegler); kaynakların artık tanınmayacak hale gelene kadar manipüle edilmesiyle ortaya çıkan “Substrat”; Ruff’un hem fotoğrafa hem astronomiye olan ilgisini harmanlayan “Sterne” ve sanatçının biriktirdiği gazete küpürlerini kullanarak oluşturduğu “Newspaper Photos”.

Ruff, “Substrat” serisinde, sadece dijital görüntülerle gerçekleştirilebilecek bir soyutlama biçimi yaratıyor. Görüntüler, internetten indirilen Japon Manga çizimlerinin dijital olarak işlenmesiyle üretiliyor. Görseller anormal derecede büyütüldüğünde, çıplak gözle görünmeyen, imajların yapı taşları ortaya çıkıyor. İşlerin akışkan yüzeylerinin şok edici güzelliği, gözü baştan çıkarmakla kalmıyor, beyindeki perspektif mekanizmasını da tetikliyor. “Substrat” ismi ise, Ruff’un soyut resimde yeni bir üslup yaratmak üzere harekete geçtiğinin bir göstergesi. Substrat görüntüler, yeni bir fotoğraf üslubunun yaratılması ve algının dinamik analizi gibi iki belirgin temel amaca ulaşmayı hedefleyerek, zengin bir anlamlar ağını çağrıştırıp harekete geçiriyor.

İnternetten indirilen nükleer patlama görüntüleri, resimli posta kartları ve çeşitli fotoğrafları da içinde barındıran geniş bir kaynak grubu kullanılarak oluşturulan “Jpegs” serisi, ismini fotoğraf görüntülerinin sıkıştırılmasında kullanılan yöntemlerden biri olan “jpeg”ten alıyor. Bu serinin altında yatan fikir, 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırı sonrasında Ruff’un çektiği fotoğrafları yitirmesiyle ortaya çıkmış. Çektiği bütün fotoğrafların seyahat dönüşü deforme olduğunu fark eden Ruff, buna karşılık olarak internetten saldırı ile ilgili başka görseller bularak bunları kendine göre deforme ediyor ve “jpeg” serisini oluşturuyor. Ruff, bulduğu görsellerin dijital kökenlerine vurgu yapan bir süreçle, pikselleri genişletiyor ve bazı durumlarda renklerde de değişiklikler yapıyor. Beş metreden veya daha uzaktan bakıldığında görüntüler hâlâ “okunaklı”, fakat yaklaştıkça giderek pikselleşiyor ve soyutlaşıyor, bu da bir ressam dokunuşu etkisi ortaya çıkarıyor.

“Nudes” serisi, düşük çözünürlüklü pornografik görüntülerin, büyütülmesiyle ve sanatçının bunlar üzerinde değişiklikler yapmasıyla ortaya çıkan eserlerden oluşuyor. Araştırmalarını, görüntülerin kaynağı olan internette sürdüren Ruff, pornografik sitelerde sunulan seksüel fantezilerdeki çeşitliliğin, dijital çağa duyulan çağdaş arzuyu, geleneksel nü fotoğrafçılığında ve moda fotoğraflarında yer alan tipik stilize edilmiş ve basitleştirilmiş figürlerle kıyaslandığında, daha gerçekçi bir biçimde temsil ettiğine inanıyor.

Ruff, ücretsiz internet sitelerindeki görüntüleri orijinal boyut ve formatında indirdikten sonra, pikselleşmiş görseller üzerinde değişiklikler yapıyor, detayları ortadan kaldırıyor ve yeni kompozisyonlar oluşturuyor. Orijinallerine ihanet ederek fotoğraflar üzerinde kullanılan teknikler, internette yer alan pornografinin bayağılığına karşı bir çeşit tepki olarak yorumlanıyor.

Yine Ruff’un tanınmış serilerinden olan “Sterne”, sanatçının en büyük tutkularından birine, astronomiye ait yansımalar taşıyor. Ruff bu seride, bütün kariyeri boyunca ilk defa, hâlihazırda mevcut görsel malzemeler kullandı. ESO’dan (Avrupa Güney Rasathanesi) Güney Yarımküre’den görüldüğü şekliyle gökyüzünün 29 x 29cm formatında fotoğraf negatiflerini satın aldı ve bunları 200 x 134cm ebatlarına büyüttürerek bastırdı. “Sterne” serisi, yıldızlarla dolu bir gecede gökyüzüne bakarken yaşanan hissi uyandırıyor ve bunlara bakan kişi, görüntüleri incelerken, her şeyiyle fotoğrafın içine çekiliyor.

Galerist’in duvarlarını boydan boya uzunlamasına kaplayacak olan “Newspaper Photos” Thomas Ruff’un yedi sene sürecinde Alman basınından topladığı gazete küpürlerini kullanarak oluşturduğu bir grup fotoğrafı temsil eder. Sanatçı ilgisini çeken ve tuhaf bulduğu gazete kupürlerini biriktirir, bu görüntüleri yeniden fotoğraflar ve eşlik eden yazılardan ayırıp manipüle eder. İmajlar başlık ve yazılardan soyutlanıp tekil olarak çerçevelendiğinde çok daha geniş, farklı anlam olasılıklarına fırsat yaratır.

Thomas Ruff’un kariyerinin farklı dönemlerinden referans teşkil edebilecek çeşitlilikte fotoğrafların yer alacağı sergi, sanatçı ile ilgili geniş bir okuma olanağı da sağlıyor."

0

kargaları kovalayan tom!

|
Tom Ford Eyewear'ın 2010-2011 ssezonu için hazırlanan kargalı görsellerini görünce Hatice Gökçe'nin Istanbul Fashion Week'teki son defilesini hatırlamadan edemedim. Zira izleyenler bilir, Hatice Gökçe'nin Kara Karga'sı da kargadan ilham alıyordu. Bu ara kargalar modada sık sık karşımıza çıkmaya başladı. Kargaları seven bir insan olarak bu beni mutlu ediyor.





0

Nike (L) everything!

|
Nike Twitter'ı sever!



Nike Pacman'i sever!




Nike Google'ı sever!



Emre Nike'ı sever, bütün bu ayakkabıları ister!
2

Facebookizm.

|
Sonunda bu da oldu. Facebook'un 500 Milyon arkadaşlı kurucusu Mark Zuckerberg'in filmi çekildi. Türkiye'de gösterime girmesini, bizi sosyal medya konusunda daha da eğlendirmesini bekliyoruz. Heyecanla hem de.

0

I (L) Colors!

|
Renkleri severim. Her türlüsünü her yerde isterim. Beni mutlu ederler. Rui Alves'in orman hayvanlarından esinlenerek tasarladığı masa ve tabureler, Castelbajac'ın Google'a selam çaktığı sandalyesi de keşke evimde olsa dediğim parçalar. Bence sabah uyanınca bunları gören bir insanoğlunun güne mutsuz başlaması mümkün değil.


0

Mercan Dede @ İstanbul Modern

|
İstanbul Modern konserleri devam ediyor. Bu akşam da Mercan Dede İstanbul'da, gitsek görsek mi bilemedim, iş çıkışı yorgunluğa, moda ve üşengeçlik durumuna bakar.

0

Imogen Heap @ İstanbul Modern - 10.07!

|
17. Uluslararası İstanbul Caz Festivali kapsamında 10 Temmuz 21.00'de Imogen Heap İstanbul Modern'de. Aşağıda ise Imogen Heap'in 18 Haziran tarihli konserinin afişi. Son zamanlarda gördüğüm en güzel afişlerden!

0

Sanat Limanı açıldı!

|


İstanbul 2010 AKB Ajansı, çalışmalarına devam ediyor. İyi de yapıyor. 6 ay geçmiş olmasına rağmen 2010 hakkındaki söylentiler, konuşmalar, tartışmalar bitmedi, İstanbul İstanbul olalı bu kadar zulüm görmedi bile deniliyor. Denilsin. Ancak ortada olan biten güzel şeyler de yok değil.

Karaköy Liman İşletmeleri'ne bağlı Antrepolar, son birkaç senedir Bienal, Artİstanbul, Absolut Partileri, Adidas Street Party vs. derken gittikçe popülerlik kazandı. Bu Antrepolar'dan 5 numaralı olanı ise kalıcı ve kamusal bir sanat mekânı olması amaçlanarak İstanbul 2010 AKB Ajansı tarafından Sanat Limanı adıyla açıldı.



Bu "kamusal sanat mekânı" 19 Haziran'da dört sergiyle açıldı. Ancak bu mekânla ilgili birtakım sorular da sergilerle beraber geldi. Bu mekânda kimlerin sergiler olacak? Bu karar ve takip süreci nasıl izlenecek? Bu sergiler neye göre seçilecek? Bu sergilere kimler karar verecek?



Bir de şöyle bir şey var ki; bu Sanat Limanı alınan duyumlara göre 2010 sonuna kadar İstanbul 2010'a tahsis edilmiş. Eğer 6 ay sonra geri alacaklarsa neden böyle bir anlaşma yapıldı? Bütün bu proje ve süreç 6 ay için mi düzenlendi? Bekleyip göreceğiz sanırım.
0

Unfinished Route @ Hush Gallery!

| 18 Haziran 2010 Cuma
Yolunuz Kadıköy'e düşsün. Hush'a gidin, sergi gezin. Bir de sonrasında Baylan'a uğrayın ve Kup Griye yiyin. Bir pazar yapın bunu bence mesela. Evet.

0

We (L) Nike!

| 17 Haziran 2010 Perşembe



0

Joe McCanta for Absolut in Istanbul!

|
Absolut Vodka'nın dünyaca ünlü ve şahane miksolojisti Joe McCanta, İstanbul'da bir workshop yapıyormuş. Bu workshopa gitmeli, Absolut Vodka ile yeni kokteyller denenmeli, bir öğleden sonra votka ile sarhoş olunup, toplantıya öyle gidilebilir miymiş?

0

Yemin Edebilirdim @ Mtaar

|
Moda'nın genç galerisi Mtaar, Yeni Zelanda'ya uzanıyor ve "Yemin Edebilirdim" diyor!

0

Hello (!) Kitty!

|
Hello Kitty'nizi nasıl isterdiniz? Ben şahsen Star Wars Hello Kitty'lerine taptım.




3

Merkel bunu hep yapıyor!

|
O ellerin öyle durması, sizce de çok fantastik değil mi?

0

Yekpare @ Haydarpaşa Garı - Video

|
Gidemesem de göremesem de şahane bir şey olduğunu bildiğim, bu video ile bir kez daha gördüğüm, anladığım, taptığım Yekpare adlı proje. Bir kez daha yapılmasını, farklı mekânlarda yapılmasını istiyorum.

0

Aile Salonu @ Sanatorium

| 14 Haziran 2010 Pazartesi
Mtaar'ın Aile Salonumuz Yoktur sergisinden sonra Sanatorium 18. LGBTT Onur Haftası kapsamında 18-28 Haziran arasında yeni bir sergi düzenliyormuş. Heyecanla bekliyoruz. Gidip göreceğiz, yorumlar sonra.

2

Mini Müzikhol @ Riders Beach

|


Alaçatı ve Çeşme yıkılıyormuş. İki senedir pek gözdeymiş. Bodrum'un pabucu dama atılmış. Babylon Alaçatı'dan Aya Yorgi'ye taşınmış. Otto bu yaz yer bulamamış. Sefahathane'ye ne olmuş bilinmezmiş. 11.11 Çeşme'ye taşınmış, pek de iyi olmuş, heyecanla beklenirmiş. Public'e Sortie'ye geçmek yetmemiş, bir de Çeşme'ye açılalım demişler. Derken şimdi de Mini Müzikhol bu yaz Çeşme'de Riders Beach'e taşınıyormuş. Slow Food ve Città Slow akımları, Dinamo FM DJ'leri ile işbirliğine girmiş, beni Çeşme'ye çağırıyormuş. Artık işler bitmeli, bu yaz mutlaka Çeşme'ye gidilmeliymiş.
0

Icons of Fashion @ Park Hyatt İstanbul

|
Moda yine gündemde. Moda yine partilerde. Moda yine Nişantaşı'nda. Moda yine içkiyle birlikte.

0

Sosyal Medya'nın Bize Yaptıkları

|


Her şey tek bir kumanda ile başladı. Sesi kıs, kanalı değiştir, kaydet, geri sar, ileri al, durdur, ilerlet, etiketle, oyna, yana kaydır derken, hayatımız kumandalar ve kumanda butonları içerisinde gitmeye başladı. Uzaktan kumandalı televizyon, DVD Player, bilgisayar, müzik seti, buzdolabı, kamera vs. derken, iş çığrından çıktı. Köpeklerin boynuna takılan tasmayla Twitter'a bağlanan ve kumandayla yönetilen köpekleri gördük. Otoparkı bir kumanda olarak kullanılan iPhone ile açan sistemleri gördük. Sırada ne var diye bekliyoruz.



Sonra hayatımıza Facebook denilen bir şey girdi. Birden hayatımızı her şekilde kontrol etmeye başladı. Zira Facebook'a yüklenmeyen bir fotoğraf artık fotoğraf değil, Facebook'ta sayfası açılmayan bir etkinlik, etkinlik değil, Facebook'ta paylaşılmayan bir videonun hiç önemi yok. Facebook'ta bir şeyi "Like" yapmamak artık mümkün değil. Bunu gerçek hayatta yapmak ise gerçekten daha da eğlenceli olur. Beğendiğimiz her şeyin -ve hatta sokakta gördüğümüz insanların bile- üzerine "like" damgası vurmak istiyorum bazen. Biri beni duymuş ve bunu yapmış.




Sonra işler başka bir boyuta geçti. Twitter bir anda ortalığı alt üst etti. Google Twitter'ı satın almadı, Yahoo'ya kaptırdı, Twitter bir anda büyüdü, Türkler Twitter'ı keşfetti, zat-ı alim dâhil olmak üzere birçok insan Twitter bağımlılığına kapıldı. Sonra BP petrol atıklarını denize döktü. Olaylar gelişti ve Twitter'ın akıbeti belirsiz balinası, BP'nin hışmına uğradı.



Ve 21. yüzyılda ortaya yeni bir hastalık çıktı. "Kendini İzlettirme Hastalığı". Bunun belirtileri takipçi sayısını kontrol etme, Facebook arkadaş listesi sayımı, bir elde cep telefonu, Facebook ve Twitter ile yaşama, arkadaş toplantılarında topluca Youtube'dan video izleme, çekilen bütün fotoğrafları Facebook'ta ve Flickr'da paylaşma, yorumlama ve beğenme. Daha ileriki safhalarda neler olduğunu ise zamanla göreceğiz. Şimdilik aklınızda bulunsun: "Big Brother" sizi her zamanki gibi izliyor, fakat artık izlemek için takip cihazları, telekulak, dedektifler ve MİT gereksiz, sosyal medya bu konuda gayet yeterli!
0

Sigara Öldürür!

|
Bunu artık hepimiz biliyoruz. Bu şekilde anlatmak olayı biraz daha dramatize etmekten başka neye yarar ki? Bilemedim.

1

I (L) Gri Penye! I (L) Adidas!

|
Gri penye olan her şeyi seviyorum. Anlaşılan Adidas da seviyormuş.

0

Moda Yönetimi @ İstanbul Bilgi Üniversitesi

|


Sevgili okulum İstanbul Bilgi Üniversitesi, sertifika programlarına bir yenisini daha ekliyor. Yıllardır Tasarım Kültürü ve Yönetimi sertifika programı ile birçok kişiyi yetiştiren ve sektöre kazandıran okulum, şimdi de Türkiye'de son yıllarda giderek gelişen moda sektörüne ayak uyduracak, sektörün gelişimine daha da katkıda bulunacak bir sertifika programı açıyor. Moda Yönetimi, zaten yurtdışında birçok okulda lisans, yüksek lisans ve sertifika programı gibi farklı konumlarda var olan bir bölüm. Burda da ilk defa bizim okulda olduğunu düşünüyorum, sanıyorum. (Öyle değilse biri beni uyarsın, ama ben bulamadım.) Ayrıca bu programda Emel Kurhan, Ela Cindoruk, Ferhan İstanbullu, Mehtap Elaidi, Melis Pekand gibi isimler de varmış. Yeme de yanında yat yani.

"İstanbul Bilgi Üniversitesi Moda Yönetimi Programı, Ekim ayında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde kapılarını açıyor! İki yıllık sertifika programının tanıtım toplantısı 24 Haziran’da Santral Kampüsü’nde yapılacak.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Moda Yönetimi Programı’nın tanıtımı 24 Haziran’da 18.30 - 21.00 saatlerinde Santral Kampüsü, E3-101 nolu konferans salonunda gerçekleştirilecek. Toplantıya Emel Kurhan, Ferhan İstanbullu, Fatoş Ahunbay, Banu Bora, Ela Cindoruk, Engin Altaş, Bikem İbrahimoğlu, Melis Pekand, Alex Akimoğlu, Mehtap Elaidi gibi moda dünyasının ünlü isimleri katılacak.

Moda endüstrisi için konsept geliştirmeden, satış aşamasına kadar bilgi birikimine sahip oyuncular yetiştirmeyi amaçlayan program ekim ayında açılacak. Programda; strateji, finans, pazarlama, stratejik inovasyon, ürün kaynaklandırılması, tedarik zinciri yönetimi, temel moda tasarımı ve perakende yönetimi eğitimleri desteğiyle pazar stratejileri ve kültürleri gibi konularda dersler yer alacak.

Moda sektörüne bütünleşik bir bakış açısı sunan Moda Yönetimi Programı’nın tasarım sektörünün farklı alanlarında faaliyet gösteren profesyoneller ve akademisyenlerden oluşan uluslararası eğitim kadrosunda şu isimler yer alıyor: Serhan Ada, Fatoş Ahunbay, Elif Akarlılar, Sibel Asna, Engin Atlaş, Alex Akimoğlu, Banu Bora, Ampelio Bucci, Anne Chapelle, Ela Cindoruk, Eda Çataklar, Mehtap Elaidi, Bikem İbrahimoğlu, Ferhan İstanbullu, Emel Kurhan, Giovanni Lanzone, Eray Makal, Milia Maroun, Francesco Morace, Melis Pekand, Şenay Tanşu.

Moda Yönetimi Programı’nda moda, tasarım, işletme, yönetim gibi kavramlar tartışılacak ve kavramları besleyen düşünce alanları tanıtılacak. Ayrıca yaratıcı düşünce pratikleri irdelenerek katılımcıların vizyonlarını açacak örnekler paylaşılacak. İşletme ve yönetimle ilgili pratikler incelenecek. Perakendecilikle ilgili nosyonun kazandırıldığı ve sektörün öncü profesyonellerinin desteklediği sertifika programı, tasarımcıları, yöneticileri, moda tasarımına ilgi duyan kişileri hedefliyor. Moda Yönetimi Programı’na lisans düzeyinde eğitim almış ve iyi derecede İngilizce bilen herkes başvurabiliyor."
0

AH OH @ Non

| 7 Haziran 2010 Pazartesi



Non'un yeni sergisi LGBTT Onur Haftası'na ithafen "ğ" küratörlüğünde düzenleniyormuş. Bir de bu sergiye bağlı parti ve panel varmış. Parti DJ'i yüzünden hiç çekici gelmese de paneldeki isimler çok göz alıcıymış. Yani neymiş, bu sergiye ve panele gidilmeliymiş. Parti içinse bir kez daha düşünülmeliymiş.

"AH OH isimli sergi projesi antlaşmalar hukuku olarak özetlenebilecek, antlaşmaların korunması ilkesine dayanan bir kavram olan Ahde Vefa'dan (Latince Pacta Sunt Servanda*) yola çıkarak kavramsal bir tartışma zemini öneriyor. Bu tartışma zemini Ahde Vefa'nın esinlendirdikleri ile vaat, sadakat, güven, aile, mahremiyet, cinsellik ve ahlak gibi sosyal yapıların dönüşümünü sorgulamayı amaçlamakta. AH OH aşkın politikası, arzunun ritüelleri, ahlakın çıkmazları ve kaçınılmaz olarak varoluşumuzun psikanalitik dinamikleriyle uğraşan işleri biraraya getiriyor. Verilen sözleri tutmanın imkansızlığını, söz vermenin ihtiyaç halini de dile katarak çalışan sergi, izleyiciyi kişisel-politik bir yüzleşmeye davet ediyor ve soruyor: "Ne zaman söz veririz, verdiğimiz sözleri ne zaman bozarız -kendimizi yeniden yapılandırmak için? "

"ğ", 18.İstanbul LGBTT Onur Haftası'nın programında yer alacak bir tartışma panelini (Zeki Müren'i seviniz!), haftanın düzenleyicileriyle beraber örgütlüyor. Bu panel aracılığıyla "ğ" alternatif toplumsal ahlak modelleri, vaatlerin kamusal / özel alandaki yansımaları ve ihlalleri ile ilgili ucu açık ortak bir zemini yaratmayı hedefliyor.

*Almanya Başbakanı Merkel'in kabinesinde liberal kimliğiyle Dışişleri Bakanı olarak yer alan Guido Westerwelle, 2010 Ocak ayında Türkiye'yi ziyaret etti. Türkiye'nin AB üyeliğine destek veren Westerwelle'nin Türkçe öğrendiği ilk 'şey' Pacta Sunt Servanda'nın Türkçe karşılığı olan Ahde Vefa oldu. Bu jest, ziyaretin ironisini olduğu kadar, Westerwelle'nin oportünist tavrını da ortaya koydu.

"ğ" Berlin/İstanbul arasında yaşayan, eleştirel ve performatif bir küratörlük yaklaşımı ile queer politika üzerine çalışan bir birlikteliktir. İsmini Türk Alfabesinin 9. Harfi olan yumuşak g'den alır."



PARTİ MADI CLARA live
08 Haziran Salı, 2010
22:00 - 01:00 @ Lokal
dj performans: ece ö.

PANEL "Zeki Müren'i Seviniz! "
24 Haziran Perşembe, 2010
14:30 @ Garajistanbul
Katılımcılar: Özlem Güçlü, Erden Kosova ve Fatih Özgüven
http://www.prideistanbul.org/
2

Body Worlds @ Antrepo!

|


"Dünyaca ünlü BODY WORLDS Orijinal Vücut Dünyası-Yaşam Döngüsü sergisi, 11 Haziran 2010 tarihinde ilk kez İstanbul’da açılıyor. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında gerçekleşen sergi, THEPARTNERS ile serginin bilimsel ve tıbbi danışmanlığını yapan İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle sunuluyor.

İnsan vücudunun zarif formunu keşfedip, stres altında ve hastalık zamanında nasıl kırılgan olduğunu ve sağlıklıyken de nasıl müthiş bir güce ulaştığını gösteren BODY WORLDS sergisi, ziyaretçilerin insan bedeninin iç alanlarını ve dış oluşumunu keşfetmesini sağlıyor. Alman bilim adamı Gunther von Hagens tarafından “plastination” denilen bir yöntem ile çürümez hale getirilmiş olan 200’den fazla insan bedeni parçasının sergileneceği BODY WORLDS’te kaslar, damarlar ve organlar, yaşayan vücudun içinde olduğu gibi, bozulmamış haliyle sunuluyor.

İlk kez 1995 yılında sergilenen BODY WORLDS, bugüne kadar 60’tan fazla ülkede, 30 milyondan fazla ziyaretçiye ulaştı. Andre Agassi’den Jennifer Aniston’a, Nicole Kidman’dan Tina Turner’a kadar birçok ünlünün, dünyanın farklı şehirlerinde izlediği bu sergi, benzersizliği ile diğer sergilerden farklı olarak insanın kendi vücuduna bakış açısını değiştiriyor. İnsanın kendiyle karşı karşıya kalmasını sağlayan unutulmaz bir deneyimi ortaya koyan BODY WORLDS sergisi, vücutlarını bağışlayan kişilerin bedenlerinin ve iç organlarının halka sunulduğu tek insan anatomisi sergisi niteliğini taşıyor."


Sergiyle ilgili detaylı bilgi için: www.bodyworlds-istanbul.com
0

istanbul kokan tasarımlar!

| 6 Haziran 2010 Pazar
İstanbul'un 7 tepesi 7 genç tasarımcının düşleri ve düşündükleri ile, geçmişe dair izlerle harmanlanarak bu 7 tasarımı oluşturdu. Daha fazla bilgi için Tasarım Plus'a bakabilirsiniz.