let's talk about fashion! vol.1

| 15 Mart 2010 Pazartesi
Moda, her zaman için ilgi alanım olan bir konu. Bunu bu blogda da açık bir şekilde gösteriyorum. Ama hiçbir zaman blogumu bir "moda blogu" kategorisine sokmadım, sokmam. Bunun birkaç nedeni var elbette. Bunlardan ilki kendimi moda konusunda "ahkâm kesecek" kadar yetkin ve bilgili görmemem. İkincisi ise bir blogu sadece tek bir konu hakkında yapmak benim için biraz kısıtlayıcı geliyor. Ancak bugün uzun zamandır moda hakkında biriktirdiğim birtakım şeyleri paylaşmak, haklarında bir şeyler söylemek için doğru bir gün diyorum.

Moda; son günlerde Istanbul Fashion Week ve Vogue Türkiye ile hiç olmadığı kadar hayatım(ız)a girdi. İlki geçen yaz İTÜ Taşkışla'da yapılan Istanbul Fashion Days'i bir "moda haftası"na dönüştürme operasyonu olarak gördüğüm IFW, henüz bir moda haftası kıvamına gelemese de yeni yeni şekillenmeye başlayan bir organizasyon için yeterli denilebilir.



Açılışını anlamsız bir şekilde Ertuğrul Günay ve Meg Ryan'ın yaptığı IFW hayatımıza resmi olarak girmiş oldu. Bir "kültür ve turizm" bakanının moda haftasını açmasını Türkiye'nin bu tür organizasyonları bir "turizm" kapısı olarak görmesine mi bağlayabiliriz, yoksa bakanımızın "fashionable" oluşuna mı? Ya da Meg Ryan ne zamandan beri Hollywood'da bir moda ikonu da bizim haberimiz yok? Ya o gidişi neydi öyle? Sanki parayı vermeyeceklermiş gibi. Neyse, bunları hiç olmamış gibi farz etsek mesela?

IFW'nin görünürde en büyük ve temel olarak nitelendirebileceğim aksaklıkları, giriş ve davetiye sorunu idi. Girişlerin tek bir kapıdan yapılması, basın karışıklığı, davetiyelerin disorganize bir şekilde tasarımcılar/yöneticiler/organizatörler/sponsorlar gibi çok ayaklı bir yapıya ayrı ayrı bırakılmış olması, bloggerların gördüğü büyük ilgi ve bu ilginin yol açtığı birtakım sorunlar, defile ve fuar alanlarının arasındaki geçiş problemi, gelen yabancı basının ve misafirlerin belki de İngilizce bilmeyen veya konuşamayan kapı görevlilerinden göremedikleri ilgi sanırım bu sorunlardan sadece birkaçı.



IFW'deki bir diğer sorun ise iletişim ve pazarlama konusundaydı. Yapılan tanıtımların ve reklâmların yetersizliği, santralistanbul -ki kendisi benim kampüsüm olduğu için avucumun içi gibi biliyorum- gibi bir mekânın yeterli ve nitelikli bir şekilde kullanılamaması, bu mekânda IFW ile özdeşleşen bir atmosfer yaratılamaması, Otto ve Tamirane'nin bu organizasyona adapte edilmemesi, Enerji Müzesi'nin içindeki partilerdeki organizasyon ve iletişim eksikliği, mekândaki yönlendirme yazılarının, araç/servis bilgisi panolarının, programların eksikliği de bu alanda göze çarpan ve ilk bakışta hissedilen eksikliklerin başındaydı. Prodüksiyon konusunda ise yaşanan birtakım küçük aksaklıklara rağmen CPM çok başarılı bir iş çıkarmıştı diyebiliriz. Kendilerinin ücretsiz -ki kendileri gönüllü diyor- eleman çalıştırmalarını çok da doğru ve yararlı bulmasam da prodüksiyon konusunda başarılı bir organizasyon olmasını sağlamışlardı.

Hava muhalefetini -ki mücbir sebep diyip yok sayabiliriz- , iletişim, pazarlama, tanıtım ve organizasyonel hataları gibi hataları ve eksiklikleri bir sonraki IFW için bir "ders" sayar ve önümüze bakarsak, yine de umutlu olabiliriz.

Defilelerden aklımda kalan en önemli isimler, olaylar ve görseller ise şöyle sıralanabilir. Hatice Gökçe'nin Perwoll sponsorluğunda gerçekleştirdiği "Kara Karga", erkekler kadar kadınların da Hatice Gökçe tarafından dönüştürülebilir ve yeniden yaratılabilir olduğunu gösteriyor. Hatice Gökçe'nin "kara karga"sındaki örgü elbiseler ve pantolonlar önümüzdeki sene sokakta pek görmesek de birtakım moda "öncü"lerinin üzerinde göreceğimiz kesin parçalar.




IFW'deki benim için en önemli isimlerden biri de tasarımlarını çok beğendiğim ve en kısa zamanda Londra, Paris, New York moda haftalarında görmeyi beklediğim Özgür Masur oldu. Özgür Masur'un Protez - STO adını verdiği son kreasyonu ve bu kreasyondaki siyah renk gerçekten fazlaca isyankâr, feminen, sert ve keskin.





Elbette ki IFW'nin ağır topları Bahar Korçan, Hakan Yıldırım, Arzu Kaprol her zamanki gibi güzel fakat bolca klişe tasarımlar sundular. Hakan Yıldırım'ın -ya da Hakaan mı desek- Londra çıkarması İstanbul'u biraz gölgede bırakmış olsa da sufi müziğinden gına geldiği böylece anlaşılmış olabilir belki.

IFW hakkında söylenebilecek son şey ise biraz daha profesyönel bir ekiple çalışmaları ve bu "moda haftası" dedikleri organizasyonu gerçek bir moda haftasına döndürmeye çalışırken kimin ne yaptığını açıkça belirtebilecekleri bir organizasyonel yapı kurmaları. Elbette bu sürece hazırladıkları kitaplara "de" ve "da"ları ayrı yazmayı bilen ve kadına "bayan" demeyen bir editör bulmaları da yardımcı olabilir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Meg Ryan olayı neyin nesiydi gerçekten? Bu konuda bloğuma yazı yazmayı ben de düşünüyordum. Ne işi vardı bu kadının? Birisine sırf görüntü olsun diye bu kadar para verilir mi? İnsanımız varoşlarda aç bilaç gezerken. Hadi çağırdın diyelim, sırf açılışta boy göstersin, sırf gettirttik dedirtmek için midir? Bu hem bizi hem de getirilen sanatçıyı aşağılayan bir durum. Bari bir konuşma yapsaydı doğru dürüst, gerçek anlamda boy gösterseydi...
Ezik bir toplumuz.