şehirde neler oluyor, insanlar nereye gidiyor?

| 2 Haziran 2010 Çarşamba


Şimdi kabul edelim, haziran geldi çattı, havalar sıcak. ben çoktan şort-terlik-gözlük üçlemem, karpuz-peynir ikilemem, Bodrum özlemim ile yanıp tutuşurken, insanlar da Bodrum senin Çeşme benim gibi plânlar yapmakta. Benimse burada İstanbul sıcağında işler sarmış durumda. Zira her geçen gün artan festival ve konser sayısı ile benim de sosyal hayatım ve okulum sekteye uğruyor. Ancak bu arada güzide şehrimin kültür-sanat etkinlikleri ve gece hayatı hiçbir şey kaybetmiyor. Zira geçen haftasonu Mika'nın "headliner" olarak sahne aldığı ve bizlere inanılmaz bir sahne şovu sunduğu bir Freshtival geçirdik. Şahsen bütün gün çalıştığım, koşturduğum için Freshtival alanına sadece iki kere geçebildim. Zira sahne arkası koşturmacası, röportajlar, meet&greet derken gecenin sonunda ben de bitmiştim. Ancak yine de Freshtival için söylenecek birkaç şey biriktirdim elbette. Bir kere, bu seneki organizasyon ve seyirci profili geçen senekine göre çok daha farklıydı. Organizasyonun profesyönelliği giderek artarken, Freshtival'in insanların alıştığı, benimsediği bir festival olması yolunda doğru adımlar atıldı. Ancak gelen kite için aynı şeyi söyleyemiyorum sanırım. Maçka Küçükçiftlik Park'ın da etkisi var mı bilemem ama, Mika'nın hedef kitle değişiminde büyük etkisi olduğu kesin. Zira sahne önünde gördüğüm insanların yaş ortalaması 15'ti. Ancak bunun dışında Banane'nin festival küratörlüğü, sponsorların ve başka markaların festival için hazırladığı özel etkinlikler ve tabii ki ekip, başından sonuna kadar güzel bir festival sunmuş/du diyebilirim. Zira bir sonraki Freshtival'i iple çekmeye başladık bile.



Daha Freshtival'in yorgunluğunu atlatamadan Bob Dylan konseri geldi çattı. Küçükçiftlik Park'tan Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'na taşınan Pozitif ekibi ve bittabii ben, günde 3 saatlik uyku ve 3 litre kahve ve kola ile ayakta kaldık. Konserin genel olarak kalabalık ve iyi geçmesi zaten bekleniyordu, ancak Bob Dylan'ın seyirciyle hiçbir şekilde iletişim kurmaması pek beklenilen bir hareket değildi. En azından benim açımdan. Zira daha önce Leonard Cohen konseri görmüş bir ben ve Türk izleyicisi Bob Dylan'dan da aynı şeyi bekliyordu sanırım. Seçilen şarkılar ve set list düzenlemesi de ne yazık ki dinleyici -ya da izleyici, evet- tarafından pek beğenilmedi. Ancak bir efsane sahnede canlı canlı görüldü ya, olay bitmiştir denilebilir.



Ancak bu sosyal hayat ve iş karmaşasında kaçırdığımız şeyler de oluyor. Zira ben de çok sevdiğim ve günümü şenlendiren e-postaları ile takip etmekten kendimi alamadığım Bizi Bozmaz'ın der die das'taki partisini kaçırdım. Duyduğuma ve gördüklerime bakarak söylüyorum, son zamanlarda kaçırdığıma üzüldüğüm tek parti bu. Kaçırdığım bir başka etkinlik de Galatamoda oldu. Buna pek üzüldüğümü söyleyemem, zira Galatamoda'nın belediyenin Taksim Meydanı'na kurduğu Doğu'dan İstanbul'a Kadın Eli Sergisi'nden pek bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Dünyanın en çirkin binası olan TRT Tepebaşı binasının bahçesine "atılan" Galatamoda'nın bu sene ne Galata ile ne de moda ile alakası yoktu gördüğüm kadarıyla. Sonuç olarak sadece bir belediye etkinliği olarak kaldı zihnimde. Geçen seneki yağmur felaketinden sonra, bu sene de böylesi bir yer değişikliği hiç iyi olmadı.



Şimdi gelelim diğer etkinliklere. Malum, önümüz Haziran. Deniz-kum-güneş üçlememe biraz daha var. Sırada ise önce Müzik Festivali, sonra Efes Pilsen One Love Festivali var. Ancak hepsinden önce Tamirane'de Efes Pilsen One Love Pre Weekend var! Tamirane'nin One Love'a hazırlık turlarında şahane müzik, güzel yemek, çayır-çimen üçlemesi bu aralar en özlediğim şeylerden biri. Zira okuluma gidemez olduğum için Tamirane'den ve dolayısıyla risottomdan, tavuklu dürümümden, soğuk kolamdan ve çimlerin üzerinde amele yanığı olmaktan -sanırım bunu özlemedim- uzak kaldım. Ancak bu haftasonu rotalar biraz da Tamirane'ye çevrilmeli diyorum.



Bu aralar başlayan başka bir etkinlik ise Documentarist. Belgesel severler, biraz da dökümantasyon izleyeyim diyenler, bu sıcakta en iyisi sinema abi diye aradan çıkanlar, "Dizi mi, o da ne, ben sadece belgesel izliyorum." diyen sahte enteller, belgesel müziğiyle kendini kaybedenler, Documentarist sizin için geliyor. Yine geliyor, yeni geliyor.

Sonuç olarak sevgili insanlar, Bodrum ve Çeşme çok güze olabilir, deniz-kum-güneş dünyadaki en güzel üçlü olabilir, karpuz-peynir mevsimi gelmiş olabilir, sahilde 6-packli erkekler, 90-60-90 kızlar olabilir, Babylon Aya Yorgi'ye taşınmış, Public Sortie'ye geçmiş ve yaz tam anlamıyla kendini göstermiş olabilir. Ancak henüz her şey bitmedi, İstanbul'da hayat var. Kaçırmamak lâzım.

0 yorum: